12 Temmuz

                                                


     Sanki 22 senedir 'hep' benimleymişcesine..
                                        

Şey




Carly Comando - Everyday (Yazıyı okurken dinlenilmesi gereken şarkı ! lütfen tıklayın)





Kanımda usulca dolaşıyor..

Damarlarım çekiliyor..


Bir zehir gibi sızıyor vücudumun her bir yanına.. Korku , karnıma bir hançer gibi saplanıyor. 


Fakat.. 

Bu beni kanatmıyor, öldürmüyor. Ruhumu sersemletiyor. Aklım buz kesiyor. Sonra bir hırsız gibi anılarımı benden çalmaya başlıyor. 'Eskiyi' geri vermemek üzere alıp götürüyor. Beni 'başka kimselerden' bir bir soyutluyor. Ardından vücudumu soğuk bir zemine, başımı kocaman bir boşluğa yaslıyor.


'Yalnızlık'tan dudaklarım kanıyor.

Soğuk, vücudumu bıçak gibi kesiyor.



Kulaklarım !...

Duymakta güçlük çekiyorum. Göz kapaklarım ağırlaşıyor, Burnum, sadece 'kimsesizliğin' kokusunu alıyor. Boğazımda geçmişin tortuları takılı kalmış.. Tadı dilimi kamaştırıyor. Çürük bir ağaç gövdesi gibi dizlerim karnıma kapanıyor. Son demlerini yaşayan bir canlının o 'sonsuz' yolculuğa yelken açacak olmanın heyecanını ve korkusunu yaşar gibi...


Sonra...

Sonra bir şey geliyor.. Bir kimse..

........


............

................


Soğuk aniden duruveriyor..

Çıplak bedenime rengarenk bir perde örtüyor.

Ayak parmaklarımdan başlayan bir sıcaklık yükseliyor. Bir şey ateşe veriyor bedenimi. 

Bacaklarım uyuşuyor. Sırtıma bir battaniye gibi sarınırken, karnıma korkunç bir sancı 

saplayıveriyor. İçim gıdıklanıyor. Nefesimi kesiyor. Soluk alışlarım düzensizleşiyor. Başıma 

kuvvetli bir ağrı giriyor. Alışkanlıklarım, anılarım, duygularım yeniden hayat buluyor. Eskileri 

aratmıyor..


Kanımda dolaşıyor...

Ama bu sefer usulca filan değil. Çok kuvvetli bir şey bu. Damarlarım tekrardan çekiliyor..
Artık buna ben izin veriyorum.. Zehir gibi her bir yanımı sarıyor. İnandığım her şeyin karşısında sormadan, sorgulamadan durabilme kudreti veriyor.

 O yanıma gelen her kimse, bir anda yabancılıktan çıkıveriyor. Tanıyorum. Çok daha iyi. Çok 
yakından. Bedenime, aklıma giriyor. Göğüs kafesimin arasından kalbimi kavrıyor. Hislerime 
bembeyaz bir şerit çekiyor.

Ve sonra farkına varıyorsun,

Gözlerin o üzüldükçe doluyor. Ateşe o dokununca canın yanıyor. O nefes aldıkça sen yaşıyorsun. 

Önümde uzun bir çizgi çekiliyor. Çıplak ayaklarımla sona doğru yürüyorum kimse bilmez

Belki kaderimi çiziyor kim bilir

Çok başka bir 'şey' bu

Nasıl anlatabilirim bilemiyorum ama,

O kalem ise bende onun mürekkebiyim işte..








Nurejew

YÜZLEŞME




Aynaya bakmaya korkar oldum artık. Bu kurumuş teni, büzüşmüş deriyi görmekten bıktım, usandım. Camından rüzgar giren, çatısı su akıtan, tek süsü duvardaki aynası olan evimdeyim. Üç ayaklı tabureme oturmuş, tepemde sallanan lambanın titrek ışığına bakıyorum. Ve onun yansıttığı gölgeme.. Gölgemden dahi korkar oldum. O bile cildimdeki lekeleri işlemiş kendi karanlığının üzerine. Aciz kılıyor karartısıyla beni, küçük düşürüyor ayna karşısında...

Kirleniyorum gün geçtikçe. Hem de yıkanıp arınabileceğim bir kirlilik değil bu!Tanrı günah fırçası ile boyuyor üzerimi, merhamet etmiyor. Yalvardıkça fırça darbelerinin şiddeti artıyor, kalıcı yaralar serpiyor vücuduma...Derin çekiç darbeleriyle avuç içlerime çiviler çakılıyor. Ayak bileklerim kan revan içinde... Yatırdıkları çarmıhı geriyorlar ipler ile, sonra kaldırıp dikiyorlar taşın üstüne bedenimi.. Melekler ilk defa ağlıyor. Kanatlarından düşen tüyler yaşadıklarıma merhamet ediyor. İnsanlar birbirlerini ezerek dokunmaya çalışıyorlar bedenime. Günahkar ellerini vücudumun her bir yanına sürüyorlar kanımla temizlenmek adına... Sonra hepsi ellerini göğe açarak yakarıyor tanrıya hesap sorarcasına. Ve tanrı göz yaşlarını saklamak için kapatıyor bulutlar ile yüzünü. . .Öylece bırakıyor beni kendi halime. Çürüyorum kendi kabuğumun içinde, yok oluyorum adeta...


Şimdi aynanın karşısında kendimle göz gözeyim. Yine ve yeniden. Beni sorguluyor kendi içinde. İçimdeki musevi çocuğu dışarı vuruyor bir anda. Ona can veriyor ve karşıma dikiyor. Konuşturuyor beni kendimle. Oysa ki ben, uzaklarda sahte bir yaşam sürebilmek adına aynadan bu zamana kadar kaçmıştım. Yalandan mutlu olabileceğim ama yıpranmayacağım bir hayat istemiştim. Çok geç kaldığımın farkına o zaman vardım. Ayna çoktan bana en büyük kozunu oynamış, onu benim karşıma dikmişti.


" Hatırla nurejew ! Doğuşunu, varoluşunu düşün.."

Dün gibi hatırlıyorum. Şu sol köşede annem babam. Sağ köşede de dilek mumları. Ortada beni kocaman elleriyle kavrayan haham... Tavanda masmavi bir sion yıldızı motifi. Ve 4 köşede haham başlarının portleri eşliğinde kutsanıyorum. Bana bakıyorlar dik dik.. Sanki bu kutsama olmamalıydı gibi bakışları var bana. Düşüncelerim geriyor onları, korkutuyor. O portrenin içinden kusabildikleri kadar nefret kusuyorlar bana. Ardarda gelen ibranice dualar eşliğinde onlar bakıyorlar, onların nefretiyle mumlar alevlenerek yükseliyor, haham haykırıyor yaradana sevgi ile... Ve karşımda 6 köşeli yıldız büyüyor gözümde gitgide... Göz bebeklerimle hapsedemiyorum artık büyüyüşünü. Arkasından 'tanrı' yükseliyor ve bana bakıyor yarattığından utanırcasına... Açıyor ellerini her iki yana, kucak açıyor istemeyerekten. Annemin babamın endişeli bakışları içerisinde yumuyorum gözlerimi...

Buna bir son vermeliyim hemen.

Evet...
Daha iyiyim şimdi. Tepemdeki lambayı görebiliyorum. Ayna ile karşı karşıyayım yine.

Açlıktan ağzım safra kokuyor. Soğuktan ciğerlerim acıyor. Nefes almak artık ıstırap oldu.Kendimden kaçışlarım gün ve gün öldürüyor beni. Zayıf bedenim son günlerde beni kaldırmaz oldu. Dizlerim boşalıp yüz üstü kapaklanır oldum. Ama ben aynanın karşısında tabureye oturmuş, ağzımı kulaklarımda şen kahkahalarla gülebiliyorum kendi halime. Bir şey damarlarımda usulca dolaşıyor. Gitgide zehirliyor bedenimi. Aklım köreliyor yavaştan. Soyutlaşıyorum gün geçtikçe. Fakat nefsim tükenmeden önce içimdeki bu hesaplaşmayı bitirmek istiyorum huzuru tadabilmek için.. İntikamın bana vermiş olduğu o kuvvetle yıllardır beni kilitli tuttuğu o 'demir maskeyi' göstermek istiyorum o aynadaki 'Ben' e. Bir sözle yahut herhangi bir laf ederekten değil ! Öfkeyle, hınçla vurmak istiyorum aynanın tam ortasına. Ve sonra usulca izlemek istiyorum suratının dört bir yanını saran korku ifadesini ve silüetimin aynadan saniye saniye yok oluşunu...
Bir kez olsun ona 'yüzleşme'yi göstermek istiyorum.


"Kalk şükret nurejew, unutma ki sen israil oğlusun."

Ben israil oğlu değilim !

"O topraklar bize vaad edilmişti anlasana ! Tanrı bize tekrar şans verdi."

Bu kocaman bir yalan ! Siz katilsiniz .

"Tanrı aşkına nurejew ! Senin için filistinli bir çocuğun ölümü ne kadar üzücü olabilir ki ? "

Sus !

"Ben senim nurejew anlasana. Beni asla içinden atamayacaksın."

Sus diyorum.

"Beni atman demek, kendini öldürmek demek aptal !"

Kes artık !

"Nankörlük etme nurejew ! itaat et."

YETER ! ! !

......

......




Büyük bir gürültü koptu. Etraf cam kırıkları ile dolu. Altımdaki tabure devrilmiş. Ellerim dirseklerime kadar kan içinde. Görebildiğim tek şey ayna çerçevesi. Neden aynanın içi bomboş ? Oysa ben daha demin birisini görüyordum orada. Evet hatırlar gibiyim birisi vardı o çerçevenin içinde..Tepemde yanan lambanın titrek ışığının altında ayakta duruyorum...Daha fazla duracak takatim kalmadı.
Gözlerim yavaşça kararıyor.

Şimdi her yer karanlıktır benim için...


Nasıl oldu bilmiyorum ama;

Galiba dediğimi yaptım...




Nurejew

Veda




Sen !


Biliyor musun bilmiyorum ama bana yavaş yavaş öğretiyorsun o koca lügattaki kelimelerin anlamlarını bir bir . .Şu kelebek ömrüme çok sey sığdırmışım belli. Daha dün yürümeyi öğrenirken baston tutar oldum şimdi . Ne zaman kırıştı bu alın, anlamadım gitti. Anlamadanda gideceğim herhal..

Hayata dair ne varsa yol gösterdin. Bayılırsın sen zaten çaresiz bir zamanda çare olmayı, yoklukta var olmayı. Hatırlıyorum da,hayır lafını katiyen kabul etmezdin. Evet dedirtene kadar uğraşırdın. Sonunda dediklerine de hep gelirdim. İnatçıydın anlayacağın. Ben böyle konuşuyorum ama sitem ediyorum sanma sakın ha ! Buydu benim ömrümde güzel ve hatırlanası olan şeyler ondan derim.

Çocuktum, sütten çıkmış ak kaşık misali.. Önceleri bu koca dünyada bilinmezliklerin arasında ufaldım, kayboldum. Bana anlam veren tek şey anne 'şevkat' idi. Ama ne zamanki yerden doğrulup ayaklarımı yere bastım, işte o zaman hayatı sorgular oldum. En başta nasıl koşacağım dedim, önce yürümesini öğren dedin. Zorluklarla daha başa çıkacak yaşa gelmedim dedim, mücadele etmesini bil o zaman sende dedin. Ne zaman okumayı öğreneceğim dedim, yazmasını öğrenince dedin. Hakkım yeniyor dedim, hakkını ara sende dedin. Peki ben ne zaman büyüyeceğim dedim, akıl sahibi olunca dedin.


Büyüdüm ve farklı farklı fikirlerin içerisinde buldum kendimi.. Bir baktım ki daha on sekizimde üniversitede fikirlerin peşinden koşar olmuşum. 'Sol' dedim, boş iş dedin. 'Solcu' dedim, polis jopu, biber gazı dedin. 'Sağ' dedim, yirminci yüzyıl kafatasçılık dedin. 'Sağcı' dedim, dar görüşlü kirli sakal dedin. E ortası o zaman dedim, o zamanda Liboş oldum.

Şimdi anlıyorum da benim için yaptıklarını, iyi ki varsın. Diyeceksin ki bunların hiç bir önemi yok. Bu zamana kadar yanında olmam senin için yeterliydi. Biliyorum. Her zaman böyle mütevazi olmuştun zaten. Ama... bu ellerin buruştuktan ve saçlarıma aklar düştükten sonra yaptığın fedakârlıkların farkına varmış olmanın hüznünü ve kederini de yaşamıyor değilim açıkçası.


Bir dakika !... Sen "O" değilsin. Sen neden buradasın peki ?

"Gidiyoruz" dedi.

Nereye dedim.

"O" nun yanına dedi.

E iyi de ben ne zaman konuşmak istesem o gelirdi dedim.

"Artık seni yanında istiyor." dedi.

Zamanında bir sonu varmış demek. Tıpkı bizim gibi. Aslında Herkes bilir bunu fakat yakıştırmaz kendisine o 'anı' nedense. Aslında bilipte söylememektir ayıp olan. Şimdi, bilmediğim bir yolda yürüyüp görmediğim diyarları göreceğim galiba. 'O' sever zaten gezdirmeyi..Fakat Eş, dost yokluğumdan bir haber. Acaba gitmeden söylemelimiyim, haber vermelimiyim bizimkilere ?... Heey yolculuk var bana ! Siz kalın buralarda iyi mi Daha yapacaklarınız var sizin buralarda. O alın kırışana kadar hiç bir yere gitmek yok ! Yeter ki siz beni merak etmeyin...

desemmi acaba ?

Bir damla ardından ikinci damla akacak gözlerden.. 3,4,5 inci yaşlar sırasıyla takip edecek bunu hıçkırıklar eşliğinde. Bir çığlık kopacak istem dışı hayatımın kadınından. O da haklı.. Bir ömür geçirdik aynı yastıkta kolay mı. Kimseden habersiz çekip gitmişim bavulumu bile almadan. 45 senenin hesabını soracak orada duran bedenimden. Başını bağrıma gömücek elleri omuzlarımda. Kıpkırmızı gözlerinden akan iri taneli yaşlar, sırılsıklam edicek çizgili pijamamı 'son' kez.. Ve bir ömür boyu cevabını bulamadığım o soruyu soracak: ' Neden ? '

İşte o an göğsün sıkışırcasına ağır bir duygu kaplar içini, geri dönmek istersindir ama nafile. Saydam ellerin, uykuda yatan bedeninin içinden geçip durur sadece.. Gidiyor olmanın telaşından mı veya ardında bıraktıklarının korkusundan mı bilmiyorum ama, hayatının kadınına bir 'Veda' busesi bırakamamış olmanın verdiği yokluğu yaşarsın o vakit. . .

Neyse fazla uzatmayacağım. Fakat gitmeden önce bana şunu söyle;

Kimsin sen ?

'Sen' im dedi.

Nasıl olur ? dedim,

"Kapa gözlerini" dedi. . . .


Ve "O" nunlayım..




Nurejew

ÇELİŞKİ



Kendimde değilim bu günlerde..

Gaz odasından çıkmış gibiyim. Ellerim kir, pas içinde.
Yaşadıklarım vücuduma kazınmış,
Gördüklerim göz altlarımda birikmiş sanki..

Çizik içinde bir vücut, şiş gözlerle geziyorum anlayacağınız.


İnanın ki kendimde değilim ben.

Soğuk sisli bir yolda yürüyorum.
Bir tek ben kalmışım uzun duvarların, dikenli tellerin ardında.

Geriye kalan herkes sabun..

Elimde kalan son şey özgürlüğüm olmuş yani.
Yorgun vücudumda son demlerini yaşıyan

özgürlüğüm. Belliki oda beni terketmek istiyor.
Varsın o da terketsin !
Ama, bu zamana kadar
duyduğum kini, nefreti, aşkı, sevgiyi, acıyı, hüznü, heyecanı alsın götürsün istiyorum.

Ve sonra...

Ve sonra
dalından kopmuş bir sonbahar yaprağı gibi yere yığılmak, rüzgarın estiği yere savrulmak istiyorum.


Kendimde değilim bu günlerde,

Ağlama duvarında gülüyorum adeta. Yalnız, bir o kadarda kimsesiz.


(Yada ben öyle düşünüyorum. Kimin umurunda . . .)


Nure
jew

HAYKIRIŞ


Sen, yukardan bana bakıp neden gülüyorsun Ey Tanrı !?
Kendine 'kutsal' sıfatını yakıştıran bilinmeyen varlık sen.
Sen de inanılmaya muhtaçsın yalan mı?


TEK olan sen,
Herşeyi kendi düzenine oturtmak istemişindir.
Her zaman sen ve mucizelerin eskide kalmıştır.
Her defasında yeniden denemişindir.
Her olayı kendine mal etmişindir.


Göremediğim, duyamadığım, konuşamadığım sen. Sana diyorum.
"Güçlünün 'haklı' olduğu bir dünyada yaşıyorum."
Peki şimdi Neredesin ?
Savaşlar, ölümler, katliamlar aldı başını gidiyor.
İnsanlar bir hiç uğruna ölüyor.
Hepsi sana inanıyordu. Ne oldu? Gücün kalmadı mı?
Tapınmamız ve yalvarmamız sana az mı geldi yoksa?
Ya da o çaresiz yüzünü göstermemek için saklanıyor musun bizden?

Şunu bilmeni isterim ki Sen,
kimilerine göre inanıldıkça varolursun, kimilerine göre çaresizliğin yorumusun
Ama bana göre sen de diğerleri gibi havada duran bir bulutsun..


diyorum ama yine de inanıyorum...



Nurejew

Özlem duyulan..



Sene 1800 lerin ortaları.. Gözlerimi dünyaya açtım. Ve kulağıma ailem tarafından fısıldandı; "Nurejew". Doğduğum yeri söylemekte zorlanıyorum. Dediklerine göre durmadan sürgün edilmişiz başka diyarlara...

Öyle bir diyara geldim ki şimdi kısa zamanda alıştım. Hatta bir arkadaş edindim adı Hans.. Sarışın beyaz tenli al yanaklı bir çocuk. Bense zayıf, uzun burunlu, kara bir çocuktum. Bana baktı ve sordu; "Benimle bu toprakları paylaşır mısın ?" Bende; "Evet" dedim. Elini omzuma attı sarıldı bana. Bende ona sarıldım hem de sımsıkı. İlk yaşadığım his tir 'dostluk'. Artık yemyeşil dağları, kocaman ovaları olan bir yerdeydim. İkimize hatta daha fazlasına yetecek kadar fazlaydı bu topraklar... Ailem ve bizim gibiler sevmişti bu dostluğu, yaşamak istemişti Hans'ın topraklarında.

Koşuyorduk Hans ile, durmuyorduk. Altın gibi buğdayların arasından takılıp düşene kadar koşuyorduk. Gökyüzündeki bembeyaz bulutlarla yarışırcasına koşuyorduk. Düşsem de bir şey olmazdı. Hans beni elimden tutup çekerdi. Biliyordum. Zaman su gibi akıyordu. Artık
bulutlara karşı değil zamana karşı yarışır olmuştuk Hans ile. Titrek bacaklarımız, yerini yere daha sağlam basan bacaklara bırakmıştı. Birbirimize duyduğumuz güven bizi olgunlaştırıyordu hayat karşısında. Ama bir gün, ne kadar koşarsak koşalım zamanı yakalayamayacağımızı anlamıştık Hans ile. Zaman her daim bizim önümüzdeydi ve öyle olacaktı da. Aniden yere kapaklandım. Daha gerçeklerle yüz yüze gelmek için çok erkendi benim için. Hans durmadı, koştu gitti. Dizimdeki yaralardan mı hans'ın gitmesinden mi bilmiyorum ama ilk orada tattım acıyı..


Sene 1930 lar bir uçurumun ucundayım. Anlam veremiyorum. Nası bu hale geldiğimi hiç bilmiyorum. Gözlerim Hans'ı arıyor. Hans, bu sefer yanımda değil arkamda...Bana nefret dolu gözlerle bakıyor. Bir an gördüklerim değişiyor. Uçurum, Hans, gözümün önünden siliniyor. Bir kamp görüyorum 'insan kampı' bu. Bir deri bir kemik çırılçıplak insanlar koşuşturuyor. Etrafında bir sürü uniformalı askerler... Gaz odaları görüyorum. Ve kocaman fırınlar. Fırınlardan çığlıklar yükseliyor. Gaz odalarından ibranice sözcükler feryat figan dökülüyor. Neyin çığlıkları bunlar Ne için ? Bir sürü insan görüyorum. Diri diri gömülen insanlar.. Gözüme bir cesedin paltosunun kolluğu ilişiyor. Kanlı bir sion yıldızı bu. Sonra görüntü kayboluyor. Tekrar uçurumun ucundayım. Bastığım toprak ayağımın altından yavaşça kayıyor. Yardım etmesi için Hans'a el uzatıyorum. Eskisi gibi elini omzuma atmıyor artık sarılmıyor bana. Ve eliyle beni bir daha kalkamayacağım uykunun pençesine atıyor.

Hani bu topraklar ikimize yetecek kadar vardı Hans ? Hani düştüğümde sen beni kaldıracaktın?
Hani biz diğerleri gibi olmayacaktık, bizim saf ve temiz duygularımızla oynamalarına izin vermeyecektik? Hani ırk,millet,din,sınırlar bizim için önemli değildi?

Sen de mi Hans..? Sen de mi o büyüklerin sözüne kandın ? Sen de mi bu devletlerin oyununa geldin? Sen de mi diğerleri gibi bu topraklarda 'azınlık' demenin nasıl bir şey olduğunu suratıma tokat gibi vurdun? Sen de mi beni ittin Hans? Sen de mi? .........

Yıl 1900ların sonu. Gözlerimi tekrar açıyorum... Tanrım yaşıyorum ! Ve hiç bir yara bere almamışım. Hatta eskisinden daha iyiyim diyebilirim. Çöl gibi bir yerde kerpiç yapıların arasında buluyorum kendimi. Etrafımdan geçen insanlar bana benziyor. Nasıl bir yerde olduğumu anlamak için yerden doğrulmaya çalışırken bir el uzanıyor tepemdeki kavurucu güneşi keserek... Bembeyaz dişleri olan ince bıyıklı koyu tenli bir çocuk çekiyor beni kendine.. Efahim miş adı.. Bana o kadar sıcak davranıyor ki, içimdeki buzları bir bir eritiyor, yaralarımı dindiriyor. Her ne kadar Efahim'le farklı dili konuşsak ta birbirimizi anlayabiliyoruz. Efahim beni evine alıyor. Bende yeni bir hayat bulacakmışçasına giriyorum onun sıcak yuvasına..

Zaman geçiyor, durmak bilmiyor. Efahim'in ve ailesinin bana bakışları her geçen gün değişiyor. Hans gibi kinle ve nefretle bakmıyorlar. Korkuyla, endişeyle bakıyorlar bana. Neden ama neden ? Günler aylar yıllar geçiyor. Artık insanlar anlamadığım bir dilde konuşmuyorlar. Nadir duyduğum ibranice sözlükler çoğalıyor,taşıyor. Yıllardır gölgesinde oyun oynadığımız beyazlı,yeşilli,siyahlı bayrak iniyor gökyüzünden. Mavili beyazlı bir bayrak yükseliyor. Durun bir dakika ! Tanıyorum ben bu bayrağı ve üzerindeki işareti. Sion yıldızı bu.

Görüntü bir anda kayboluyor. Tekrar bir uçurumdayım. Ama bu sefer ucunda ben değil Efahim var...Eskisi gibi bakmıyorum artık eskisi gibi gülmüyorum. İçim kin ve nefret dolu. Yumruklarım sıkılı Efahim'e bakıyorum. Bir anda nasıl böyle hale geldik? Anlam veremiyorum. Kafamın içi karma karışık. Eskiden karşı olduğum her şey artık bana güzel geliyor. "Buralar sadece senin toprağın Efahim'in değil ! " diye haykırıyor içimden bir ses. Sınırlar mavili beyazlı şeritlerle büyüyor. Bundan zevk alıyorum. Din,dil,millet,ırk olgularını en uç noktasına kadar içimde hissediyorum. Bir şey beni buna zorluyor. Efahim tam karşımda bana korkuyla bakıyor. Ayaklarım Efahim'e doğru ilerliyor. Altından toprağın kaymasına izin vermeden ben itiyorum ellerimle onu sonsuz boşluğa.. Bir anda önümden kare kare resimler geçiyor.. Bombalar görüyorum ölüm kusan bombalar. Yıkılmış camiler, evler, ölü insanlar. Yüzlerce üniformalı askerler görüyorum. Hepsi bana benziyor hepsi. Gine o sion yıldızı.. Tanrım nasıl bir yıldız bu ! Ölürken yanımızda taşıdığımız yıldızı öldürürken de taşımak nasıl bir şey ? Oysaki boynuma bu yıldızlı gümüş kolyeyi asarlarken sormamışlardı bana; Ben böyle olmak istiyor muyum ? Her şeyden önce; "Ben inanmak istiyor muyum ?"


Yoo Hayır ! Bir dakka... Şimdi bir şeyler şekilleniyor. Hans bana bunu yapamazdı. O benim biricik dostum Hans beni o uçurumdan itemezdi. Bunu Hans'a yaptıranlar vardı. Evet kesinlikle böyle olmalı. Çıkarlar, güçlü olma çabası beni ve Hans'ı bu hale getiren şeylerdi. İstemeden yapmıştık bunları.Zorunlu hissetmiştik kendimizi. Şimdi daha iyi anlıyorum her şeyi...Anlıyorum ki o uçuruma beni Hans koymamış.

İdeolojileriniz, politikanız, sınırlarınız, dininiz, diliniz, ırkınız hepsi size kalsın ! yoruldum..Artık nefes almak istiyorum.Biraz olsun nefes almak..

Şimdi, bilmediğim bir zamandayım. Gözlerimi tekrar açtım. Daha önce görmediğim bir yerdeydim. Her yer bembeyaz. Ne bir sion yıldızı, ne asker nede sınır vardı. Derin bir huzur vardı etrafta. İnsanları hiç bu kadar mutlu görmemiştim doğrusu. Efahim tam karşımdaydı, bana bakıyordu. Yine ilk günkü gibi sıcak gülüşüyle.. Yanıma geldi ve; "Burada herkes refah içinde herkes çok mutlu ve hiç asker yok. Burada hepimize yer varmış." dedi. Hep bunu istemiştik dimi? " dedi ve sarıldı. Kendimi tutamadım. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Ben de sımsıkı sarıldım ve ekledim; "Evet kardeşim. Evet..."


Nurejew

Patates Salatası



Geldim ve dedimki; "Ben burada olmalıyım !!!"


“Yazmak benim işim”, “yazar doğmuşum” gibi klişe tiksinç cümlelerle başlamayacağım. En azından bunu size yapamam. Çünkü burada var oluş sebebim farklı.. Şimdi romatizmalı bacaklarını poposuna çeken ve dizlerinin üstünde fasulye ayıklayan teyze modunda beni biraz olsun dinlemenizi istiyorum.

Aklıma ne gelirse buraya dökmek, kusmak için varım.


Ama kabul edin ! birçok blog gördünüz ve birçok yazı okudunuz LAKİN!bu kadar FARKLIsını görmediniz ve göremeyeceksinizde. Enteresan şeyler insanların ilgisini çeker. Yeterince enteresan ve farklı yazdığıma inanıyorum. Çünkü daha önce yazılmaya gerek bile duyulmamış şeyleri, ben buraya koymaktan yanayım. Bahsetmek istediğim şu, yazdığım bu yazıya zaman ayırıp okuduysanız ve tam bu satırdaysanız bişeyleri başardığımı düşünüyorum. Sizin zamanınızı çalmayı, yazılarımı siz okurlara okutturabilmeyi gibi...

Hani “Delidir ne yapsa yeridir.” sözü var ya bu sözde kendini bulanlardanım. “Delilik” benim için sınırları zorlamaktır. “Delilik” Alışıla gelmemiş şeylerin yeryüzüne sizin tarafınızdan inmesidir. “Delilik” Tanrıyla kendinizi özdeşleştireceğiniz zamandır. İşte ben böyle bir deliyim ve burada sizinle bunları paylaşmam gerektiğine inanıyorum…

Yani “Eğer bir patates olacaksam, salatanın içinde var olmalıyım.”


Nurejew

Önceki Kayıtlar

Blogger Template by Blogcrowds